|
Datça’da Doğa Yürüyüşü Parkurları
Ege’nin ve Akdeniz’in
sıcağında yazın trekking yapmak oldukça zordur. Hava çok sıcaktır, nem oranı
yüksektir. Doğada yürümenin keyfi kaçıp eziyete dönüşebilir. Datça ise bir
istisna. Çünkü bölgede nem oranı en düşük iklimine sahip. Bir de en sıcak
günlerde bile sürekli olan tatlı esintisi doğa yürüyüşünü çekici hale getiriyor.
Meltem denilen tatlı esintiyi bilirsiniz değil mi, esen odur işte. Bütün
bunlara rağmen alışkın olan gençler dışında, yazın sıcak günlerinin öğlen
saatlerinde yürümenizi önermiyoruz. Sabah veya akşam serinliklerini seçmekte
yarar var. Yanınızda bol su bulundurmalı ve sıkça su içmelisiniz. Trekking
başlığımıza bakmakta da yarar var. Parkur yazılarımızda parkur uzunluğu
yanında güçlük derecesini anlayabileceğiniz ipuçları veriyoruz. Farklı
uzunlukta ve farklı zorluk derecelerindeki parkurlardan bedeninize uygun olanı
seçin. Doğa yürüyüşünün doğayla inatlaşmak değil doğayla uyum sağlamak esasına
dayandığını unutmayın. Datça’da parkurlar göreceğiniz gibi pek zorlu değil.
Çok zor parkurlar yok mu, denirse elbette var, yer yer kaya tırmanışı gerektiren
parkurlar da var. Ancak bu parkurlar deneyim, özel ekipman ve mutlaka rehber
gerektiriyor. Bizim burada verdiğimiz parkurlar Datça’ya tatile giden ama
tatilin bütününü güneş altında kumlarda uzanıp mavi sularda kulaç atarak
geçirmekle yetinmek istemeyen gezginler için. Hem tatili daha aktif ve sağlıklı
geçirmek hem de bu güzel yarımadayı iyi tanımak için öneriler. Zorlu
parkurlarda sürekli trekking yapmaya alışık okurlara biraz "hafif" geleceğini
biliyoruz. Dahası bazıları "kır gezintisi" gibi algılanabilecektir. Onlara da
önerilerimiz var. Kaya tırmanışı için Kartallar Vadisi, zorlu bir trekking için
Eksera Vadisi’nde arayışlar yapabilirler. Çok maceralı ve keyifli olacağına
kuşku yok. Ancak bu tür arayışlarda yerel bir kılavuz bulmakta yarar var.
Profesyonellerin olmadığı yerde en iyi kılavuzlar keçi otlatan çobanlardır,
bilesiniz. Parkurlar için verdiğimiz yürüyüş süreleri ortalamadır. Deneyimli
ve antrenmanlı bir ekip daha kısa zamanda yürüyebilir. Antrenmansız bir ekip
için de zaman biraz daha uzayabilir. Bizim sürelerimiz sadece bir fikir vermek
için. Yürüyüş ekip olarak yapılır ve ekibin ortalama hızı ayarlanır. Esas olan
ekip olarak ve birlikte yürümektir. Ve bedeninizin sesine kulak verin. Daha
hızlı veya daha yavaş yürümenizi o belirleyecektir. Bir tek noktayı
unutmayın: Doğa yürüyüşü "kır gezintisi" değildir; bedeninizin yeterince
zorlanması gerekir. İyi
yürüyüşler!...
1. Hızırşah Köyü, Karain
Deresi ve Mağarası, Alazeytin, Domuz Çukuru, Kargı Koyu İstenildiği
kadar uzatılabilen bir parkur
Nasıl Datça kent merkezinden beş km. ilerideki Hızırşah
Köyü’nden başlanıyor. Bunun için Hızırşah minibüsleri ile köye gidiliyor.
Minibüslerin gidiş ve dönüş saatlerinde mevsime göre oynamalar olabildiği için
özellikle dönüş saatini öğrenmekte yarar var.
Ne kadar Ortalama
yürüyüş süresi 3.5 saat. Dönüşlü değil. Domuz Çukuru’nda Domuz Bükü - Kargı
Koyu’nda bitiriliyor. Dönüş için önceden Datça’dan bir tekne ile anlaşılabilir
veya Kargı’dan minibüsle yapılabilir. Ancak bu durumda Domuz Çukuru - Kargı Koyu
arasındaki mesafenin yürünmesi gerekiyor ve bu da yaklaşık 2.5 saat tutuyor.
Yani toplam altı saat kadar yürünmüş oluyor. H‚l‚ yürümek isteyenler için yol
açık. Buradan ilçe merkezi dört Km.
Donanım Trekking için
gerekli giyimin genel şartlarına uyduktan sonra özel olarak isteyen şort
giyebilir. Bacaklarınızı çizebilecek çalılık ve dikenli alanlardan
geçilmiyor. Ama doğrusu her zaman rahat bir pantolon giymektir. Yolun sonunda
dağlara vurmayacaksanız spor ayakkabı ile ve şortla da yürünebilir. Ama
şortunuzu, mayonuzu yanınıza alın. Yolun sonunda deniz var! Parkurda;
Hızırşah Köyü’nün kahvesinde bir çay içip son hazırlıklarımızı kontrol ediyoruz.
Yiyecek ve su ihtiyacımızı Datça’dan alıp sırt çantamıza yerleştirmiştik. Eksiği
olanlarımız köyden tamamlıyor. Köylüler hoşsohbet, çaylar da tavşan kanı. Ama
gene de bizler kekik, adaçayı ve narpuz çayı arasında kullanıyoruz
tercihlerimizi. Datça’nın lezzetleri ile güne başlayalım diye. Yürümeye
başlıyoruz. Köyden çıkıp kuzey-batı yönüne doğru ilerliyoruz. Eski Knidos
asfaltına çıkıp devam ediyoruz. Yönümüz Kartallar Vadisi’ne doğru. Örencik
Deresi’nden Kusacak Çayı yönünde yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Sağımız solumuz
badem ve zeytin ağaçları ile sarılı. Köyden çıkışımızdan Kartallar Vadisi’ne
kadar bizi izleyecek zeytinler ve bademler. Kusacak Çayı yönüne girdikten
sonra karşımıza çıkacak Karain Deresi’nin yatağına kadar devam edip dere
yatağından devam ediyoruz. Yaz ortalarındaysak dere yatağı ıslak bir yürüyüş
olmuyor. Suyun çekildiği yataktan yürüyoruz. Dere yatağı yürüyüşleri su
olmasa da dikkat gerektiriyor. Derenin yuvarlaklaştırdığı taşlar ayağımızın
altında birden oynayabilir ve bilek burkulmasına neden olabilir. Yani yere
sağlam basmalıyız. Eski asfaltta sadece bozulmuş yerlere dikkat etmemiz
yetiyordu, şimdi biraz daha dikkatli yürüyoruz. Kartallar Vadisi adını burada
yaşamını sürdüren göklerin kralı kartallardan alıyor. Şansımız varsa havada
süzülen, dahası bir ava pike yapan kartalları da görebiliriz. Kartalların
yuvaları iki yanda sipsivri yükselen iki çıplak kayanın yükseklerinde. Vadinin
dere kenarları çam ve sandal ormanları ile sarılı. Burada bir su sarnıcı
görüyoruz. Çok eski dönemlerden kalma. Karain dere yatağındaki yürüyüşümüz de
kısa, 150 metre kadar sürüyor ve Karain Mağarası bizi karşılıyor. Türkiye’de
yüzlerce "Karain" adını taşıyan mağara var. Mağarada herhangi bir düzenleme
yapılmamış. Girmeyi denemiyoruz elbette, şimdilik bakıp geçiyoruz ve bir gün
mağara düzenlendiğinde içine girmek ve görmek isteği ile devam ediyoruz
yola. Mağaradan sonra Aşılama Mevkisi’ne doğru 1400 metre kadar yürüyünce
karşımıza bir fırın çıkıyor. Burası mola için uygun bir yer. Trekkingde uzun
molalar doğru değildir. Kasların soğuması kalan kısmı yürümeyi zorlaştırır.
Acıkan karınlar doyurulduktan sonra Alazeytin yönünden Domuzçukuru’na doğru
yürüyüşe geçiyoruz yeniden. Bu kısım patika. Domuzbükü’nün mavi suları yorgun
bedenleri dinlendirmek için harika. Manzara da çok güzel. Tamam mı devam
mı? Yolun sonuna gelmiş olduk. Klasik parkur burada bitiyor. Ama devam
etmek isteyenler Domuzbükü’nden Kargı Koyu’na kadar 2.5 saat kadar tutacak bir
yola düşebilirler. Kargı Koyu ilçe merkezine dört km. Dönüş için dolmuş varsa
dolmuşa binilir. Kent merkezinden taksi çağrılabilir.
2. Kargı Koyu,
Domuz Çukuru (Gidiş-Dönüş) Deniz manzarası ve yeşil doğada tepelere
doğru
 Nasıl İlçe Merkezi’nden dört km. uzaklıktaki
Kargı Koyu’na yaz mevsiminde sık dolmuş bulunur. Koya gidip hazırlıklar kontrol
edildikten sonra tepelere doğru yürünüyor. Yolun tamamı patikalardan
oluşuyor.
Ne kadar Kargı ile Domuz Çukuru arasındaki
yürüyüş, herhangi bir sapma yapılmazsa gidiş-dönüş ortalama 5 saat kadar
süreceğini söyleyebiliriz. Zaman zaman patikalardan yürünmesi ve yokuşların
bulunması süreyi uzatıyor.
Donanım Yürüyüş ayakkabısı
ve rahat bir pantolon. Sırt çantamızda yedek çamaşır bulunmalı, biraz
terleyeceğiz. Suyunuzu da unutmayın. Fotoğraf meraklıları için de panoramik
manzaralar çekme şansı var.
Parkurda Kargı Koyu güzel
bir koy ama biz fazla oyalanmayacağız. İhtiyaçlarımız tamamsa Akvaryum Koyu’na
doğru yürümeye başlıyoruz. Yukarıdan gördüğümüz koy Akvaryum Koyu adını
gerçekten hakediyor. Cam gibi bir su. Keyfini çıkarmayı bir başka zamana
bırakıp yola devam! Yolumuza bir çoban evi ve keçi ağılı çıkıyor. Derme çatma
ama amacına uygun yapılmışlar. Burası küçük bir düzlük. Etraf zeytinlikler ve
delicelerle (aşılanmamış yabani zeytin) dolu. İkiyüz metre kadar ileride bir
su sarnıcı var. Sarnıcı geçip tatlı bir eğimle yükselen patikayı izliyoruz ve
hafiften de ter atmaya başlıyoruz. Trekkingde olduğumuzun ilk hoş
belirtilerinden birisi terlemeye başlamaktır. Bizim de keyfimiz yerinde
demektir. Patika çok yüksek olmayan yöresel zirveye ulaştığında bir kermes
meşesi karşılıyor bizi. Tepeden bakınca her yönde bir ayrı güzellik var.
Kuzey-doğu yönüne bakıyoruz Kargı Koyu, Burgaz, daha ileride doğa harikası
Gebekum kıyıları, Karaincir ve Emecik koyları ardarda sıralanıyor ve panoramik
bir manzara veriyorlar. Herkes fotoğraf makinasına davranıyor. Zoom’u iyi
olanlar daha şanslı elbette. Güney-batıya dönüyoruz ki pek de uzak olmayan
açıkta Yunanistan’ın Tilos ve Nisiros adaları ile gözgöze geliveriyoruz.
Mesudiye ve yarımadanın en popüler yerlerinden Palamutbükü kıyıları uzanıyor
sahilde. Biraz erken ama burada bir manzara molası kaçınılmaz. Zaten herkes
fotoğraf çekmeye çalışıyor ya da manzaraya dalıp gitmiş. İnişe
geçiyoruz Domuz Çukuru yönüne doğru patikadan inerken manzara henüz
kaybolmamış; gözümüz biraz bastığımız yerde biraz manzarada ilerliyoruz.
Çamlarla çevrili koy çok güzel. Koya birkaç yüz metre kala sağımızda çam ve
keçi boynuzu ağaçları arasındaki küçük kilise kalıntısı çok harap durumda da
olsa ayaktakalabilmiş. Bizans dönemine ait Kappelle Manastırı’na ait olduğunu
öğreniyoruz. Keçiboynuzunun mevsimiyse tadına bakmayı unutmayın. Çiğneyip suyunu
emdikten sonra posasını atacaksınız. Burada bir deniz molası veriyor ve
kumanyamızı atıştırıyoruz. İsteyen burada parkuru bitirebilir ve daha
önceden Datça’da anlaşılmış ve koya demirlemiş tekneyle dönüş yapabilir. Doğa
yürüyüşüne bir de deniz yolculuğu keyfi katabilir. Önce bir deniz serinliği
tadarak elbette. Yetmediyse geri dönün Sıkı yürüyüşçüler ilk yokuşu
tırmandıktan sonra uzunca bir inişle biten bu yürüyüşle
yetinmeyeceklerdir. Çözüm aynı yoldan daha zorlu bir yürüyüşle geri dönmek!
Geri dönmek isteyeceklere denize girmeyi önermiyoruz. Kaslarınızdaki gevşeme
uzunca bir tırmanış gerektiren yokuşta bacak kaslarınızın zorlanmasına neden
olur. İlk hareket saatiniz çok erken olmadıysa gelirken manzara molası
verdiğiniz tepede bu kez günbatımının başka renklere boyadığı çok etkileyici bir
başka manzara ile karşılaşırsınız. Işık iyi fotoğraf çekmek için çok
uygun... Dönüş Yolculuk başladığımız Kargı Koyu’nda bitiyor. Bir yorgunluk
çayı içip dolmuşla veya taksi ile ilçe merkezine dönülüyor. Maviyle yeşil
günboyu içiçeydik. Çamlar, Keçiboynuzu ağaçları bize eşlik etti. Zaman zaman
keçilerin kendileri ile de tanıştık.
3. Datça, Kızlan, Gereme Koyu,
Limanbaşı Burnu Akdeniz’den Ege
Denizi’ne
Nasıl İlçe Merkezi’ndeki Öğretmenevi’nin
arkasından başlayıp Ege Denizi tarafında Gökova Körfezi’ne bakan sahile
çıkılıyor ve bir süre sahil yürüyüşü ile sona eriyor. Parkurun büyük bir
bölümü toprak yol. Gereme yolu kullanıldığında önemli yokuş yok, rahat bir
parkur, ailece yürünebilir.
Ne kadar Yürüyüş yaklaşık
2.5 saat kadar sürüyor. Sıkı trekçiler dönüşün bir kısmını da yürüyerek mesafeyi
ve zamanı uzatabilir. Tırmanma gerektirmeyen rahat bir parkur. Kızlan’a dönüş de
düşünülürse 3.5 saati bulur.
Donanım Normal yürüyüş
donanımı dışında özel bir şey gerekmiyor, mayo dışında. Yürüyüşün sonunda deniz
var. Şortla çıkılabilir, çalılık veya dikenli alan yok. Fotoğraf makinanızı
unutmayın, Datça’nın ayakta kalan yeldeğirmenlerini
göreceğiz.
Parkurda Öğretmenevi’nin denize bakan arka
tarafından başlayıp sahili izleyerek yürüyoruz. Otellerin ve tatil sitelerinin
önünden devam edip Karia kenti Knidos’un kurulduğu ören yerine ulaşıyoruz.
Burası Burgaz. Ören yerinin çevresi sebze bahçeleri ve konutlarla çevrili.
Ören yeri ayrıca uzun zaman ayırarak gezilmeli ama kısaca göz atmakta yarar
var. Sahilde antik limanın izleri görülüyor. Yarımadanın en ucuna taşınınca
kent, buradaki yerleşim sönümlenmiş. Bir süre liman ve ticari depo gibi
kullanıldıktan sonra tamamen terkedilmiş. Kazılar sürüyor. Ören yerini
geçince sola dönüp yolu izliyoruz. Bu yol Datça-Marmaris anayoluna çıkıyor. Bir
süre anayolun solunda tek sıra yürüyerek Kızlan köyü sapağına ulaşıyoruz.
(Trafiğin yoğun olduğu karayollarında sağdan değil, soldan yürümek gerekiyor.
Arkanızdan gelen sağınızdan geçecektir, karşınızdan gelen sizin tarafınızdan.
Kontrol daha kolaydır. Gene de yol kenarında refüj varsa ve yürümeye uygunsa
oradan yürümekte yarar var.) Kızlan köyü eski zamanlarda Datça Yarımadası’nda
çok olan ama çoğu da zamanımıza ulaşamayan yeldeğirmenlerinin ayakta
kalanlarının bulunduğu yer. Değirmenleri incelemek için kısa bir ara. Gurup
isterse Kızlan Köyü’nde bir çay molası da verilebilir. Kızlan Köyü’nden iç
Domuzlar mevkisi yönüne devam edersek yol bizi sahile ulaştırıyor. Kavşaktan
sola dönüp 300 metreyi geçince solumuzda Çeşmirgözü Çeşmesi gibi hoş bir adı
olan çeşmeyi görüyoruz. Çeşmeden sahile inince sahil boyu yürüyerek Kahyalı
mevkisindeki kayalıklara varıyoruz. Burada bir deniz molasını hak ettik. Ama
denizin mavi ve serin sularının çağrısı kışkırtıcı ama terimizin kuruması için
biraz beklemekte yarar var. Bir diğer seçenek Kızlan Köyü’nden doğu yönüne
devam edersek Gereme Koyu’na çıkılıyor, Buradan sola dönerek yeni bir parkurda
yürüyüşü sürdürme imkanı var. Sıkı trekçiler için Rahat ve yokuşsuz
sayılacak bu parkur sıkı trekçiler için yetersiz bulunabilir. Böyle hissedenler
için bir seçenek var: Kızlan Köyü’nden sonra denize değil dağlara doğru
yürümek! Köydeki moladan sonra kuzey yönündeki dağlık alandaki patikalar zor
tırmanışlar da içererek tepelere doğru uzanıyor. İnişli, çıkışlı bir
tırmanışın tadına varılıyor. Toprak yolda yürümek bitiyor ve patikalara
giriliyor. Elbette yükseldikçe doğa da değişiyor. Dönüş Her durumda dönüş
için Kızlan Köyü’ne gelinmesi gerekiyor. Kızlan’dan ilçe merkezine minibüsler
çalışıyor. Bir çay içip dönülebilir. Küçük guruplar taksi ile de dönüş
yapabilir. Biraz daha yürümeyi göze alanlar kestirme yoldan yürüyerek
Marmaris yoluna çıkıp ilçeye giden dolmuşlara binebilirler. Akdeniz’den
Ege’ye gidip tekrar Akdeniz’e dönmüş oluyoruz. Bu bile tek başına hoş bir anı
oluşturacak belleğimizde.
4. Cumalı, Karataş Mevkisi, Değirmen
Bükü Güzel köyler arasında rahat bir yolculuk
Nasıl Cumalı Köyü kent merkezine
25 km. uzaklıkta, Knidos yolu üzerinde. Minibüsler çalışıyor. Güzel bir köy.
Önce köyde küçük bir gezi yaparak ve bir çay içerek başlamalı yürüyüşe.
Ne kadar Parkurun toplamı 2.5 saat kadar sürüyor.
Donanım Sonunda deniz var, mayonuzu unutmayın.
Şortla da yürünebilir. Köy resimleri çekmek için fotoğraf makinanızı
da...
Parkurda Parkur Cumalı köyünden başlıyor. Köy
sokaklarında kısa bir gezintiden sonra batı yönünden köyü terkediyoruz ve
traktör yoluna giriyoruz. Bu yol Karataş mevkisine kadar sürüyor. Burada yol üç
kola ayrılıyor. Biz sola. Yazıköy’e doğru dönüp devam ediyoruz. Bu kavşakta
karar vermek gerekiyor. Çünkü bir başka seçenek de kuzeye doğru yürümek. Soğucak
- Belen tarafına doğru giden yol Bükceğiz Burnu’na çıkıyor. Bu yolun üzerinde
bir de eski su sarnıcı görülüyor. Yazıköy sapağına gelince bu kez sağa
dönerek sürdürüyoruz ham yoldaki yürüyüşümüzü. Etrafımız çoğunlukla badem
ağaçları ile çevrili. Bahçeler çok bakımlı, hemen göze çarpıyor. Ağaçlarda badem
varsa ve bahçesinde çalışan insanlar görürseniz mutlaka badem ikram
edeceklerdir. Datça’nın köylüleri konuksever. Nazlanırsanız alıncaya kadar da
ısrar ediyorlar. Bir süre sonra yolun sol tarafında bir yolboyu lokantası
karşımıza çıkıyor. Özel bir ihtiyaç yoksa duraklamadan devam ediliyor. Doğa
yürüyüşlerinde uzun mola vermek beden sağlığı açısından doğru değil.
Kaslarımız soğumamalı. Dere yatağına girip ilerliyoruz. Yaz sıcağında
derenin pek suyu olmuyor. Ama yürüyüşümüz boyunca artık kullanılmayan eski su
değirmenlerini görüyoruz. Bu da hem eski dönemde yörenin ne kadar canlı olduğuna
hem de derenin suyunun çokluğuna işaret ediyor. Çünkü değirmen harman sonrasında
çalışır. Harman sonu demek de Temmuz ayı demek. Demek ki temmuzda bu dere
değirmen taşlarını döndürecek kadar güçlü bir suyla akıyordu. Değirmenlerin
bulunduğu yörede bağlık bir alan görüyoruz. Tarihte çok bağ vardı ve Datça’nın
eski yerleşimi şaraplarıyla da ünlüydü. Sadece kendi ihtiyaçlarını
karşılamıyorlar ihraç da ediyorlardı. Şarabın konulduğu amforaları da kendileri
üretiyorlardı. Bağcılığın ve şarapçılığın yavaş da olsa yeniden canlanmakta
olduğunu söyleyebiliriz. Artık dereyi izleyerek devam ediyoruz. Etraf
bahçelerle dolu. Tabii bahçelerde de badem ağaçları hakim. Malum Datça
Türkiye’nin en büyük badem yetiştiricisi. Köy yakınlarında bademlikler hakim.
Daha sonra toprak yolun çevresi makiliklerle çevriliyor. Ama makiliklerin içinde
yürümüyoruz. Toprak yol sahile kadar devam ediyor. Dere bizi Değirmen Bükü
sahiline çıkarıyor. Değirmenbükü’nde kısa bir deniz molasından sonra aynı yoldan
geri dönülüyor.
5. Sındı Köyü, Zeytincik, Kumyer,
Palamutbükü Akdeniz’i ve Ege Denizi’ni birlikte seyretmek
Nasıl Başlangıç
noktamız Sındıköy’e dolmuşla gidiyoruz. İlçe merkezine 22 km. Knidos yolundan
ilerleyip sağa dönünce kısacık bir yol köye ulaştırıyor. Sındıköy’den asfalt
yola inilerek Zeytincik Mahallesi’ne geliniyor. Yürüyüşe başlanıyor. Ama
başlamadan köyü ve mahalleyi kısaca da olsa geziyoruz.
Ne
kadar Toplam iki saat kadar süren rahat bir parkur. Ailece
yürünebilir. Trekking deneyimi gerektirmiyor.
Donanım Normal trekking giyim kuşam ve malzemesi
yanında mayo alın. Yürüyüş Palamutbükü Koyunda deniz sefası ile bitiyor. Aslında
mayo da Datça parkurları için klasik donanım içinde sayılır. Çünkü parkurların
hemen tamamı denizde sona
eriyor.
Parkurda Sındıköy’de bir çay içip asfalt yola
iniyoruz. Zeytincik Mahallesi’ndeyiz. Bir göz atıp güneye doğru toprak yola
giriyoruz. Beş dakika kadar yürüyünce kaz, ördek, hindi, sülün gibi çeşitli
kümes hayvanlarının beslendiği çiftliği görüyoruz. Buradan sonra toprak yol
bitiyor ve patikada devam ediyor yürüyüşümüz. Etrafımız zeytin ağaçlarıyla
çevrili. Yavaş yavaş, fazla dik olmadan yükselen tepeye doğru çıkıyoruz.
Zeytinlikler azalırken makilik ve çamlar artıyor. Biraz daha ilerleyince
sağımızda dere yatağını görüyoruz. Oldukça rahat bir tempoda yürüyerek tepeye
çıktık ve en yüksek noktasına ulaştık. Manzara gerçekten etkileyici. Denizin
açıklarında Yunan Adaları’nı görüyoruz. Güneydoğu yönünde Simi ve ilerisinde
büyük olanı Rodos. Güneybatıda ise Nisiros ve Tilos adaları süslüyor denizi.
Işık uygunsa iyi fotoğraflar çekilebiliyor. Tepeye çıkışın bitip inişin
başladığı yerde daha etkileyici olan manzara var: Yaka, Cumalı ve Yazı köyleri
üzerinden denize bakmak yetiyor. Bir o yana bir bu yana. Durduğumuz yerden hem
Akdeniz’i hem de Ege Denizi’ni görüyoruz. Heyecan verici. Burada, bu hoş
manzarada bir mola vermeye değer. İki denizli seyir terası gibi. Biraz
aşağıya inince güneybatı yönünde Palamutbükü koyunu ve birazcık açığındaki
adasını seyrediyoruz bu kez. Guruptaki herkes birbirini çağırıyor, "burada
manzara daha güzel," diye. Herkes haklı aslında. Ne tarafa baksanız
büyüleniyorsunuz. Haliyle mola da biraz uzun sürüyor. Uyku tulumunu yanına
almadığı için pişman olanlar var. Geceyi burada geçirmek duygusu herkesi
heyecanlandırıyor ama dönüşe geçmemiz gerekiyor. İnişe geçerken tepenin
düzlükle buluştuğu yerde, yani yaka Köyü’nün Kumyer mahallesine varmadan önce
iki yel değirmeni kalıntısını görüyoruz. Oldukça harap durumdalar. Yaşadıkları
uzun hayatın doğal yıpranmasına ve insanoğlunun kadir bilmezliğine
dayanamamışlar yazık ki. Antik kentin izleri Kumyer Mahallesi’nin
karşısındaki küçük tepeye yürümeden olmaz. Yarım saat kadar yürümeye değer.
Burada antik Triopium yerleşiminin kalıntıları var. Fazla sürmeden ören yerine
varıyoruz. Belki de heyecandan biraz hızlı yürüdük, bilemiyoruz. Burası
bölgeye ilk gelenlerin, Dorların kurdukları kentlerden birisi. Ören yerini
dolaşıyoruz. Ayakta kalan pek bir şey yok. Gene de bilgilerimizi yoklayıp Dorlar
ve kent hakkında bildiklerimizi birleştirerek bir şeyler anlamaya çalışıyoruz.
Çevredeki kentlerin ortak büyük şenliklerinin yapıldığı yerdi. Ama bugüne kadar
bu alan bulunamadı. Vedalaşıp Kumyer’e dönüyor ve güney yönünde asfalt yoldan
Palamutbükü’ne ulaşıyoruz. Koy havuz gibi, ileride küçük Palamutbükü Adası,
denize girme zamanı! Dönüş zamanı, derken vazgeçiyoruz. Dolmuş saatlerini
sorup son dolmuşu öğreniyoruz. Daha epeyce zaman var ve Palamutbükü’nde
sıralanmışderme çatma lokantalar bizi çağırıyor. Derme çatma olduklarına
bakmayın, balığın ve deniz ürünlerinin en tazeleri, sebzenin biraz arkadaki
bahçeden biraz önce koparılmışı bulunur burada. Domatesleri, marulları,
maydonozları, biberleri; kısacası herşeyi taze olan kocaman bir salata tabağı
gelince kimse balığı ve mezeleri beklemiyor. Sadece salata yenilebilir. Bir koca
tabak daha. Hormon mu? O da ne? Buralara uğramıyor o! Domates domates gibi
kokuyor, hıyar da hıyar gibi. Gün devrilmiş, ışık kırılmış, hafiften bir
serinlik çıkmış. Daha fazla söze gerek var mı; "vakt-i kerahat"
gelmiştir. Rakıya suyu katınca "Palamutbükü rakısı" oluyor. O da ne ola ki,
diyenlere cevabımız hazır: Datça’nın iklimi rakıya bile bir başka lezzet
katıyor... İnanmazsanız tadına bir bakın. Son dolmuşa zor
yetişiyoruz.
6. Sındıköy, Örencik, Döşeme, Meşe Çukuru,
Avlana Badem, zeytin ve çamlara eşlik
ederek
Nasıl Sındıköy merkeze 22 km. Dolmuşlar
çalışıyor. Knidos yolundan biraz içeride. Kısmen toprak yol kısmen de asfalttan
yürünüyor. Patikalara girilmiyor.
Ne kadar Avlana’da
bitirilebilir veya Hayıtbükü’ne devam edilebilir. Yaklaşık üç saat sürüyor.
Donanım Yürüyüş ayakkabısı yoksa spor ayakkabı ile
de yürünebilir. Pantolondan sıkılındıysa şort ta giyilebilir. Oldukça düz bir
parkur.
Parkurda Sındıköy’den başlayan yürüyüş
Örencik’ten geçtikten sonra Kocadağ eteklerinde sürüyor. Zeytinlik Mahallesi’nin
üst tarafındaki toprak yoldan devam ediyoruz. Köy sağımızda kalıyor. Bu
bölge tarım arazilerinin yoğun olduğu yer. Badem bahçeleri, zeytinlikler yoğun.
Kocadağ’a doğru ise çamlıklar görüyoruz. Satık Mağara Damları denilen yöreye
gelince anayola çıkılıyor. Doğa yürüyüşçüleri asfaltı sevmez. Yüz metre kadar
asfaltta zorunlu yürüyüşten sonra sağa sapıp tekrar toprak yola çıkıyoruz.
Damarası kavşağına gelince sola dönüp Döşeme ve Meşeçukuru mahallelerinden
geçiyoruz. Datça yolundan Döşeme yoluna sapınca sağımızda Ovabükü’ne bakan
manzaralı ve piknik yapmaya uygun bir alan görüyoruz. Döşeme ile Meşeçukuru
arasındaki yol eski eski Datça yolu ve Ovabükü’ne hakim. Döşeme yoluna sapınca
Yol bizi Avlana’ya götürecek. Damarası’na gelince bir seçenek de Damarası
kavşağından mahalle içine girerek oradan Avlana mahallesine çıkmak. Her iki
yol da Avlana’ya çıkıyor. Avlana sahilden içeride. Yürüyüşü denizde bitirmek
istersek buradan Hayıtbükü’ne devam edebiliriz. Yol da yürüyüş süresi de
uzamış olur. Bedeninizi dinleyerek karar verin. Yürümek isteyip istemediğinize
en iyi bedeninizin sesini dinleyerek karar verebilirsiniz. Hayıtbükü’nde bir
deniz keyfinden sonra dolmuşla ilçe merkezine dönülüyor.
7. Emecik,
Sarıliman, Apollon Tapınağı Tarihin derinliklerine doğru adım
adım
Nasıl İlçe merkezinden Aktur dolmuşlarıyla
veya Marmaris’e giden araçlarla gidilebiliyor. Merkeze 20 km. Dönüşte de
aynı araçlara ek olarak Karaincir Tatil Sitesi yol ayrımında buraya çalışan
dolmuşlarla yapılabilir.
Ne kadar Kısa bir parkur.
Büyük kentlerde yürümeyi unutmuş insanlar için daha uzun yürüyüşlere hazırlık
amacıyla bir başlangıç olarak da düşünülebilir. Gidiş dönüş olarak düşünürsek
bir saati biraz aşacak kadar sürüyor.
Donanım Yolun
bir zorluğu yok. Spor ayakkabı ve şortla da yürünebilir. Ama biz doğa
yürüyüşlerinde en azından yürüyüş ayakkabısı giymenin her zaman ayağınızın
güvenliği için yararlı olduğunu düşünüyoruz. Buna rağmen spor ayakkabısı ile
yürünebileceğini özel bir yürüyüş ayakkabısı olmayanlar vazgeçmesinler diye not
ediyoruz. Bir de ilginizi çeker de sağa sola saparsınız ve çalılıklara falan
girersiniz, diye bol ve rahat bir pantolon öneriyoruz, Karar
sizin.
Parkurda Emecik Köyü kahvesinde bir çay molası
veriyor ve köye bir gözatıyoruz. Köy çevresi, sahile yakın yerleri son yıların
gözde site ve villa arazileri haline geldi. Bizim işimiz doğayla, sitelerle
değil, o zaman yola koyulma vaktidir. Köyden ayrılıp güneydoğu yönüne doğru
yürümeye başlıyoruz. Asfalttan ilerleyerek Sarı Liman’dan batı yönüne (sağa)
dönerek devam ediyoruz. Yürüdüğümüz yol sahilden 50 metre kadar içeride kalıyor.
Sarı Liman’dan döndüğümüz noktadan 350 metre kadar ilerde yolun sağında bir
anıt ağacı selamlıyoruz. Bu bir zeytin ağacı. Yaş belirlemesi için bilimsel bir
inceleme yapılmamış. Köylülere sorduğumuzda değişik cevaplar aldık. Enaz 200
yaşında, muhtemelen de 300 yılı bulmuş yaşamı. Görmüş geçirmiş bir anıt-ağaç
yani. Yola devam ediyoruz ve asfalt yoldan geçerek Apollon Kutsal Alanı’na
çıkıyoruz. Burası kitabımızda ayrıntıları ile anlattığımız Knidos’tan daha
eski bir tapınak. Altı dor kentinin düzenledikleri ortak şenlikler burada
yapılıyordu. Spor karşılaşmaları yanında dinsel ve bilimsel alanlarda da
yarışmalar oluyordu. Yarışmalarda birinci gelen sporculara ödül olarak bir
"üçayak" veriliyordu ancak sporcuların ödülü götürmesi uygun
sayılmıyordu. Ödüller tapınağa bırakılıyordu. Dönüş zamanı Dönüş için
Karaincir Tatil Sitesi yol ayrımında bekleyerek Aktur veya Karaincir
dolmuşlarıyla yapabiliriz.
8. Emecik, Meriç, Alavara Ayrıla
birleşe Ege kıyısında
Nasıl Emecik Köyü ilçe
merkezine 20 km. Aktur dolmuşlarıyla veya yer varsa Marmaris’e giden araçlarla
gidilebilir. Dönüş de aynı araçların dönüşüyle yapılıyor.
Ne
kadar Oldukça uzun bir parkur. 4 saat kadar sürüyor.
Donanım Yürüyüş ayakkabısı yoksa spor ayakkabı ile
de yürünebilir. Mayonuzu alın. Şortla da
gidilebilir.
Parkurda Emecik Köyü’nde bir çay içip
yürüyüşe geçiyoruz. Kuzeye, Yokuşbaşı yönüne doğru ilerliyoruz. Meriç mevkisine
ulaşınca sağa dönüp sahili izleyerek 200 metre kadar ilerliyoruz. Tekrar içeriye
doğru dönüp Zerdali Meriç denilen mevkiye geliyoruz. Buradan tekrar deniz
kıyısına çıkıyoruz. Bir ayrılıyoruz denizden bir kavuşuyoruz. Karataş
Tepe ile Yaran Tepe denilen iki tepenin arasından güneydoğu yönüne doğru
yürümeye devam ediyoruz. Bu yol bizi Alavara yazlığına ulaştırıyor. Devam
etmek isteyenler doğuya doğru Fadıl Ovası’na gidebilir. Alavar yazlığından
eski Datça yolunu izleyerek geri dönüyoruz ve Yokuşbaşı mevkisinde yürüyüşümüzü
noktalıyoruz.
9. Yazıköy, Belen Köy, Marin, Bükceğiz Koyu, Marin,
Palamutbükü Knidos kültürünün izlerini sürerek
yolculuk
Nasıl Yazıköy ilçe merkezine 27 km.
uzaklıkta. Dolmuşlar çalışıyor. Planı Yazıköy’de biraz zaman geçirecek şekilde
yapmakta yarar var. Datça tatili sırasında ayrıca gidip gezmemiş olanlar için.
Ne kadar Yaklaşık 2.5 saat sürüyor. En az yarım saat
de Yazıköy’ü gezmeye ayırıyoruz. Toplam üç saat
ediyor.
Donanım Parkur deniz kıyısında sonlandığı
için mayo unutulmasın. Başka özel bir donanım gerekmiyor. İstenirse spor
ayakkabı ile de yürünebilir. Şortla yürümekte de bir sakınca
yok.
Parkurda Parkura girmeden Yazıköy kahvesinde çay
molası. Köy kahvesini kadınlar işletiyor. Genç kızlar da garsonluk yapıyor. Çok
uygar bir köy. Evleri de bakımlı ve sevimli. Okuyanı çok. Zaten Datça okur
yazarlık oranın çok yüksek olduğu bir yer. Ama burada bizim ‘okuyan’dan kasdımız
ise; lise, meslek okulu, yüksek okul ve üniversite okuyanlar. Kahvelerimizi,
çaylarımızı içerken ettiğimiz sohbet sırasında kızların daha çok okuduğunu
öğreniyoruz. Antik Knidos kentine denizden gelen saldırıların artması
üzerine halkın bir kısmı daha içerilerdeki yerlere çekilerek yerleşmişler
zamanında. Yazıköy ve çevresi işte o yerleşimin olduğu yerler. Knidos’un
uygarlığı, bilime ve sanata gösterilen ilgi, kadınların özgünlüğü ve demokrasi
açısından çağının en ileri kentlerinden olduğunu hatırlıyoruz ve Yazıköylülerin
Knidosluların kültürel mirasçısı olduğunu düşünüyoruz haklı olarak. Köy
sokaklarında kısa bir gezintiden sonra mezarlığa uğruyoruz. Knidos’la kurduğumuz
bağda haklı olduğumuzu düşündüren bir mezarlık. Bir park gibi temiz ve
bakımlı mezarlığın mezar taşları üzerinde mezarda yatanın fotoğrafı ve onu
anlatan kısa şiirler yer alıyor. Pek fazla görmeye alışık olmadığımız bir
şey. Elinizdeki kitabın diğer sayfalarında bu konuda daha ayrıntılı yazımıza
bakmanızı önererek yola koyuluyoruz. Artık gerçekten yoldayız Parkurlarda
köylere uğramayı, kısa bir mola vermeyi doğa yürüyüşümüzü zenginleştiren bir şey
sayıyor ve hep yapıyorduk ama bu kez uzunca bir mola verdik. Değdi
de... Artık yola koyulalım. Yolculuğumuz asfalt yolda başlıyor. Belen
sapağına kadar yürüyüp sapıyoruz. Belen mahallesi de bakımlı ve düzgün bir yer.
Yerleşimi geçip iki km. kadar daha yürüyünce mezarlığa varmadan önce sağa
traktör yoluna giriyoruz. Köy mezarlığının bulunduğu yerden sola dönersek yol
Çeşme-Palamutbükü asfaltına çıkıyor. Mezarlığa uğramak için kısa bir mola
vermekte yarar var. Burası da bakımlı bir mezarlık ve çok eskiden beri
kullanıldığı anlaşılıyor. Cami ile kilise kalıntıları da bunu gösteriyor.
Üçyol ağzı Marin yolu ile Palamütbükü’ne giden yolun kesiştiği yol. ‹çüncü
yol ise Bükceğiz Koyu’na çıkıyor. Bükceğiz’e kadar toprak yol devam ediyor.
Dönüşün en kolay olacağı Palamutbükü’ne gidebilmek için Bükceğiz’e gidenler
Marin üzerinden geri dönmek zorundalar. Bükceğiz yolu üzerinde bir çeşme var.
Palamutbükü’nde deniz molası ve dönüş için dolmuşa binmek zamanı. Ama bu
güzel günün akşamını değerlendirmek isteyenler için Palamutbükü iyi bir seçim.
Yaz mevsiminde, yoğun sezonda geç vakte kadar dolmuş bulunur. Ayrıca sorup son
dolmuşun saatini öğrenebilirsiniz. Bir minibüs dolduracak bir gurupsanız sizi
özel olarak da beklerler.
10. Yazıköy, Değirmenbük, Eştengil Çiftliği,
Knidos Ören Yeri Uygar bir köyden antik uygarlığa doğru
Nasıl Yazıköy ilçe
merkezine 27 km. Dolmuş seferleri var. Köyün güzelliği yürüyüşe başlarken mutlu
başlamayı sağlıyor. İşletmecisi kadın olan kahvede bir mola ile
başlayın.
Ne kadar Kısa bir parkur. İki saatte
yürünüyor. Knidos’da ne yapacağınıza bağlı. Ayrıca gezmediyseniz epeyce de ören
yerinde yürünecek, ine çıka. Biraz da bunun için kısa bir parkur olarak
veriyoruz. Knidos ören yerinde de yürümeye derman kalsın bacaklarınızda da bu
güzel kenti rahat gezin.
Donanım Rahat bir yol.
Mümkünse Yürüyüş ayakkabısı giyilmeli. Ören yerinde de yararı olur. Mayo
gene gerekli, denize çıkacağız. Knidos fotoğrafları için bol film bulundurun.
Kumanyasız gidilebilir. Knidos’ta birşeyler yiyebileceğimiz lokanta
var.
Parkurda Yazıköy gezisinden sonra yola
çıkıyoruz. Knidos’a giden yol kavşağında köprüyü geçip başlama noktamız olan
dereyatağına iniyoruz. Asfaltta yürümeyeceğimiz için keyfimiz hemen yerine
geliyor. Bizim yürüdüğümüz yol da asfalt gibi batıya doğru ilerliyor. Ekili
dikili araziler sağımızı solumuzu kuşatıyor. Elbette badem bahçeleri de. Biraz
yamaçlara doğru ise zeytinlikler. Denize ve antik Knidos uygarlığına doğru
yürümenin keyifli heyecanı var Knidos’u daha önce görmemiş olanlar için. Aslında
birçok kez görmüş olanlarda farklı bir heyecan duyuyorlar. Antik dünyanın ilk
çıplak tanrıça heykeli olan Afrodit’in kentine doğru yürümek elbette hoş bir
duygu. Denize yaklaştığımız son tepede sağımızda manastır kalıntılarını
görüyoruz ve aşağıda da denizi. Sahile iniyoruz. Sola doğru yürüyüp Sarkoz
Koyu’na ulaşıyoruz. Sarkoz’dan bu kez sola dönüp patika yolu buluyoruz.
Bütün doğa yürüyüşçüleri gibi patikaya girince herkesin neşesi artıyor.
Patika Eştengil Ovası’ndan geçiyor. Burada su sarnıçları görebiliyoruz.
Zamanında sulu tarım yapmak için kullanılmış. Bazılarında günümüzde de su
bulunuyor. Eştengil Ovası kıyısından devam ediyor patika. Yolumuzun
sonunda Knidos Antik Kenti ve Ege ile Akdeniz’in bir taş atımı kadar birbirine
sokulmuş iki koyu herkesi heyecanlandırıyor. Gurup bir anda dağılıyor. Kimi
denize Akdeniz koyundan Ege koyuna koşuyor. Aslında bu koylar antik Knidos’un
ticari ve askeri limanlarıydı. Denize doğru sokulan Deveboynu denilen yarımada
minik bir kara parçası ile sonradan anakaraya bağlanmış. Gurupta fazla
yorgunluk yok, ören yerini enine boyuna gezecek gücümüz var. Teraslar halinde
yükselen Knidos kentinin tepelerine doğru tırmandıkça manzara güzelleşiyor.
Deniz kenarındaki lokantada birşeyler atıştırıp ilçe merkezine gitmeye
hazırlanan tekneye biniyoruz. Bir de deniz yolculuğu yaparak bugünü iyice
zenginleştireceğiz.
11. Kızılbük, Hayıtbükü, Adatepe, Ovabükü,
Palamutbükü Trekkingle sahil gezintisi arası bir yolculuk
Nasıl Başlangıç
noktamız Kızılbük ilçe merkezine 20 km. Mesudiye Köyü dolmuşları uğruyor.
Önceden Kızılbük’e gidip gitmediğini öğrenerek binmeli. Bir gurup olunursa ve
konuşulursa gidiyorlar. Bir seçenek de Hayıtbükü Plajı’na giderek oradan
yürümek. İki koyun arası sadece 500 metre. Çocuklarınızı da götürün, çok
eğlenecekler.
Ne kadar Yürüyüşün tamamı sahili
izleyerek yapılıyor. Birçok güzel koy geçiliyor. Oldukça rahat bir yürüyüş.
Ailece gidilebilir. Mayonuzu unutmayın. Çok sık deniz molası vermezseniz iki
saatte yürünüyor. Ama mola vermemek kolay değil, birbirinden güzel koylar
çağırıp duruyor insanı. Zaman da uzuyor.
Donanım Özel
bir donanım gerektirmiyor. Spor ayakkabı ve şortla da yürünebilir. Hatta
sandaletle bile. Fotoğraf için iyi görüntüler var. Güzel piknik yerlerinde yemek
istemeyenler için kumanya almaya da gerek yok. Ama piknik yerleri çok
hoş.
Parkurda Dolmuş durumuna göre Hayıtbükü veya
Kızılbük’ten başlanıyor. Arası zaten 500 metre. Biz Kızılbük plajına kadar
dolmuşla gelip yürümeye başlıyoruz. Hayıtbükü’ne kadar yürüyoruz. Plaj güzel ama
yürümeye devam etmeliyiz. Plajın sağından Adatepe’nin eteğinden geçerek devam
edeceğiz. Adatepe’ye uğramalıyız İ.S. 8. yy’dan kalan kalenin günümüze ulaşan
kalıntılarını görmek için. Yazık ki kaleden çok fazla şey ulaşamamış günümüze.
Kalenin denizden gelebilecek saldırılara karşı yapıldığını tahmin ediyoruz.
Hayıtbükü’nü geride bırakıp Ovabükü’ne ulaşıyoruz. Ovabükü boyunca yürürken
çevremize dikatle bakarak ama bastığımız yeri de gözden kaçırmadan yürüyoruz.
Buralarda değişik tarihsel dönemlere ait keramik kırıklarına rastlamak mümkün.
Biraz dikkatli olmak yetiyor. Burada belki de keramik üretimi yapılıyordu.
Ya da en azından yaygın olarak kullanılıyordu. Merak ediyoruz ama bir bilgi yok
bu konuda. Biz de hayal ediyoruz. Ovabükü’nden sahil boyunca tepelerin
eteğinden devam ediyor yol. Deniz birbiri ardına sürprizler sunuyor. Güzel,
küçük bir koyu hayranlıkla seyrederek yürürken hemen arkasından bir başka koy
çıkıveriyor. Bu yola "panorama yolu" diyoruz. Elbette fotoğraf meraklıları
deklanşöre sıkça basıyorlar. Küçük koylar, ki yöredeki adı "bük", ardarda
sıralanıyor. Biz de "Bük Güzeli" yarışması düzenliyoruz aramızda. Birinci
belli olmuyor. Oylar fena halde dağılıyor. Bir de hepimiz sık sık oyumuzu
değiştiriyoruz. Tamam en güzeli bu dedikten birkaç dakika sonra daha güzel
bulduğumuz bir koy çıkıyor yolumuza. Hepsini birden birinci seçerek işin içinden
sıyrılıyoruz. Kızılbük, Hayıt Bükü, Kurubük, Akçabük, Akvaryum Koyu derken
Palamutbukü’ne geliyoruz. Bazıları o kadar küçük ki, kalabalıkça bir aile
yerleşince onların özelkoyu haline geliveriyor. Parkur hem kısa hem de kolay
olduğundan sık sık deniz molası veriyoruz. Zaten mayo ve şortlarla yürümeye
başlıyor herkes. Her bükte birisi kendini denize atıveriyor. Bu yürüyüşümüz
pek trekkinge benzemiyor doğrusu. Biz de adını değiştiriyoruz parkurun. Adı
"yüze yüze yürümek" oluyor. Bu ad daha uygun düşüyor ve hiç de şikayetçi
olmuyoruz bundan. Gurubumuzda çocuklar da var ve tabii en çok onlar
eğleniyorlar, her bükte çığlık çığlığa atlayıveriyorlar mavi sulara. Güle oynaya
yürüyoruz. Kızılbük, Hayıtbükü, Ovabükü, ve Palamutbükü’nde çok sayıda
lokanta, büfe var ama biz bugün piknik malzemelerimizi yanımıza aldık. Hafta
içi olduğu için pek de kalabalık değil. Hangi bükte soframızı kuracağımıza karar
vermek zor oldu sadece. Sonunda çoğunluk Akvaryum Koyu’nda karar kıldı ve bir
güzel piknik yaptık. Sonra da mıntıka temizliği yapıp çöplerimizi yanımıza
aldık, uygun bir yerde atmak üzere. Palamutbükü’ne en çok 2 saatte
varacağımızı umuyorduk. Ama her bükte bir deniz sefası, üstüne bir de piknik
sonrası uyuklama eklenince günbatımına varabildik. Dönüş zamanı. Dolmuşa
binip ilçe merkezine geliyoruz. Herkesin keyfi yerinde ama gene de en kısa
zamanda daha sıkı bir yürüyüş parkuruna gitmek için anlaşıyoruz.
12.
Hızırşah, Karaköy, Körmen Limanı Ege denizine
doğru
Nasıl Hızırşah merkeze yakın bir köy, beş km.
Dolmuşlar var. Kısa bir yolculukla köye ulaşıp eski asfalt yoldan yürüyüşe
geçiliyor
Ne kadar Çoğu zaman toprağa basarak
yürümenin keyfi ki saate yakın sürüyor.
Donanım Pantolon ve yürüyüş ayakkabısını tercih
etmeli. Mayoyu unutmayalım. Yürüyüş denizde
bitecek
Parkurda Hızırşah köyünden eski asfalt yola
çıkıp batıya doğru yürüyüşe geçiyoruz. Yarık Dağ’ın eteklerini izleyerek yeni
asfalta çıkarak doğu yönüne devam ediyoruz. Asfalttaki yürüyüşümüz kısa sürüyor,
500 metre kadar sonra asfaltı terkedip toprak yola giriyoruz. Kuzey yönünde
yürüyüşe devam. Bu yol Karaköy’e kadar makilikler arasında süren toprak bir
arayol. Toprakta yürümenin keyfi bir başka oluyor. Asfalttan ayrılınca
herkesin yüzü gülüyor. Armutlu mevkisini geçip Kireçocağı mevkisine ulaşıyoruz.
Kireçocağı’ndan sonraki hedef Karaköy. Yarık Dağ eteklerinden Karaköy’e
kadar sık sık eski su değirmeni kalıntısına rastlıyoruz. Demek ki buralarda
yerleşim yoğunmuş ve tahıl tarımı da yaygınmış, diye bir sonuç çıkarıyoruz.
Değirmenler yazık ki oldukça harap durumda. Gene de geçmişin izlerini görmüş
olmaktan mutluyuz. Karaköy’den sonraki istikamet feribot limanının bulunduğu
Körmen limanı. Yürüyüş burada bitiyor. Birşeyler yiyip içecek yerler var
liman çevresinde. Denize girmek isteyenler limandan biraz uzaklaşmalı.
Dönüş için dolmuş bulunuyor. Bu yol yazın feribotlar nedeniyle de işlektir.
Geç kalınırsa da sorun değil, bir taksi tutulabilir, fazla tutmaz
ücreti.
13 Kızlan - Raşadiye - Güznedüzü / Körmen Limanı Antik
yolda yürümek
Nasıl Datça kent merkezinden sekiz km.
ilerideki Kızlan Köyü’nden başlanıyor. Bunun için Kızlan minibüsleri ile köye
gidiliyor. Minibüslerin gidiş ve dönüş saatlerinde mevsime göre oynamalar
olabildiği için özellikle dönüş saatini öğrenmekte yarar var. Dolmuş için bir
seçenek de Karaincir Tatil Sitesi ve Aktur Tatil Sitesi’ne giden dolmuşlarla
Kızlan Köyü sapağına kadar gidip iki km. yürüyerek köye
ulaşmak.
Ne kadar Ortalama yürüyüş süresi 1.5 saat.
Köye sapaktan yürürseniz iki saate çıkıyor. Daha uzun yürümek isteyenler
Datça’dan başlayabilirler, dönüşü saymadan dört saat kadar yürümüş olurlar.
Donanım Trekking için gerekli giyimin genel
şartlarına uyduktan sonra özel olarak isteyen şort giyebilir. Ama doğrusu
her zaman rahat bir pantolon giymek. Ama şortunuzu, mayonuzu yanınıza alın.
Yolun sonunda deniz var!
Parkurda Kızlan Köyü’nün
kahvesinde bir çay içip son hazırlıklarımızı kontrol ediyoruz. Yiyecek ve su
ihtiyacımızı Datça’dan alıp sırt çantamıza yerleştirmiştik. Eksiği olanlarımız
köyden tamamlıyor. Kızlan’dan ayrılınca hemen Reşadiye yönüne giden traktör
yoluna giriyoruz. Asfalt yoldan yürümediğimiz için herkes memnun. Biraz tozlu
olmasından da kimsenin şikayeti yok. Çatal dağı’nın kuzeyinden ilerliyoruz.
Günnücek Boğazına kadar keyifli bir yürüyüş sürüyor. Boğaz mevkisinde Gökseki
kavşağından sola dönüyoruz. 750 Metre kadar ilerleyince bir üç yol ağzına
varıyoruz. Bu noktadan Güzne Düzü’ne çıkacağız. Ama önce yürümekte olduğumuz
yol hakkında bir fikrimizin olması gerekiyor. Bu önemli. Günümüzden ikibin,
üçbin yıl önce de bizim yürüdüğümüz bu yoldan yürümüşlerdi insanlar. Yani antik
yoldan yürüyoruz bu yolculuğumuzun bir kısmında. Gerçekten heyecan verici.
Adımladığımız yoldan bir zamanlar amforalar içinde şarap ve zeytinyağı
taşınmıştı, Knidoslulardan yüzlerce, yüzlerce yıl sonra biz de aynı yolu
adımlıyorduk. Bu duygu hepimizi etkiliyor ve adımlarımız yavaşlıyor. Bu anın
tadını çıkarmak, daha çok hissetmek için zamanı durdurmaya çalışıyoruz sanki.
Gözlerimiz bastığımız yeri ve çevreyi tarayıp duruyor. O günlerden bir
ayakizi arıyor gibiyiz. Görmesek de hissediyoruz. Günümüze dönüyoruz ister
istemez. Adımlarımız sıklaşıyor yeniden. Hedef Körmen Koyu. Bu koyun bir yanında
feribotların Bodrum’la ve yunan adalarıyla bağlantıyı sağladığı Körmen Limanı
var. Körmen Koyu’nda, Liman’ın uzağında bir deniz molası veriyoruz.
Datça’nın her yerinde olduğu gibi deniz temiz. Yakınında liman olmasına rağmen
kirlilikten eser yok. Yol boyunca makililikler arasında traktör yolundan,
antik yoldan ve patikalardan yürürken Datça’nın bitki örtüsünün zenginliğini
gözledik. Her mevsim bir başka güzelliğe büründüğünü biliyoruz. Dönüş için
Körmen Limanı yanından kalkan Karaköy dolmuşuna biniyoruz. Dolmuş kalmamışsa da
sorun yok. Taksiler var ve dört kişi paylaşınca fazla bir para ödememiş
oluyoruz. Datça çevresindeki parkurlarda yürüdükçe biraz daha Datçalı
oluyoruz. Otele gidip duş alıp üzerimizi değiştiriyor ve bol yıldızlı bir
Datça gecesinde kadeh kaldırmak üzere uzun bir masanın etrafında
buluşuyoruz. Gurupta herkes ertesi gün bir başka parkurda yürümek konusunda
ısrarlı. Eh, Balıkaşıran’dan bu yana akıllı adam geçmez, diye boşuna
söylememiş Datçalılar. Biz de aklımızı orada bırakmışız anlaşılan. Ve bundan
dolayı da çok memnunuz doğrusu!.. | |